Deprem sonrası afet yönetimini insan hakları perspektifinden değerlendiren bir gözlem raporu yayımladı. Raporda afet bölgesinde yaşanan sorunlara incelenirken, insan hakları odaklı bir yaklaşıma dayalı afet yönetimi önerilerine de yer verildi.
Hak odaklı çalışmalar yürüten altı örgütten oluşan sivil toplum heyeti, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından depremden etkilenen bölgede yürüttükleri gözlem ziyaretine ilişkin bir ön gözlem raporu hazırladı.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, FİSA Çocuk Hakları Merkezi, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Adil Yargılanma Hakkına Erişim Derneği, Yurttaşlık Derneği temsilcileri Kapasite Geliştirme Derneği ve bağımsız uzmanların katılımıyla oluşturulan sivil toplum heyeti, depremden etkilenen sekiz il ve dört ilçeye 11-14 Şubat 2023 tarihleri arasında gözlem ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaretler, depremzede bölgenin dört ayrı yöresine ve eş zamanlı olarak yapıldı.
Gözlem ziyaretleri ile afetlere müdahale, insani yardımlar ve afetin sonuçlarının giderilmesi ile ilgili tüm süreçlere afetten etkilenenlerin ve sivil toplum örgütlerinin etkin katılımının sağlanmasını ve kamu makamlarının tüm süreçlerde şeffaflığı hayata geçirmesini bekleyen heyet, on binlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan afetin yönetiminin insan hakları perspektifinden değerlendirilmesi amacını taşıyan rapor; gözlem misyonunda farklı kaynaklarca teyit edilmiş bulgulara yer verdi.
Giriş bölümünde “Doğal afetlerden etkilenenlerin haklarını ihmal etmek, yurttaşların yasal bir boşlukta değil, haklarını koruması gereken yasalara, kurallara ve kurumlara sahip bir ülkede yaşadıkları gerçeğini göz ardı etmek anlamına gelir” ifadelerine yer verilen rapor, uluslararası insan hakları ilkelerinin, afet öncesi zarar azaltma ve hazırlık önlemleri, acil yardım ve rehabilitasyon ve yeniden inşa çabaları da dahil olmak üzere afet risk yönetimine rehberlik etmesi gerektiğini vurguladı.
Raporda risk altındaki kişilerin şiddet ve istismara karşı yeterli korumaya sahip olmasının önemine dikkati çeken sivil toplum örgütleri, yerlerinden edilen kişilere gerekli koruma ve yardım sağlanması gerektiğini belirterek, bu kişilerin güvenli ve onurlu bir şekilde eski topraklarına ve mülklerine geri dönebilme ya da ülkenin başka bir yerine yerleşmelerine yardımcı olunması gerektiğini ifade etti.
İnsan hakları yaklaşımını odağına almayan afet yönetiminin farklı gruplar bakımından ayrımcılık oluşturmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizen örgütler, “İnsan hakları, doğal afetlerle ilgili tüm insani yardım çalışmalarının odağında yer almalıdır. Bu tür faaliyetlere rehberlik edecek başka bir yasal çerçeve yoktur” dedi.
Raporda, insani yardımın insan onurunu koruyarak doğal afetten etkilenen herkesin temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir sistematiği olması gerektiğini ifade eden temsilciler, depremden etkilenen kişilerin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve sürecin planlanmasında bütüncül bir yaklaşımla hareket edilmesi gerektiğini aktardı: “İnsan hakları odaklı yaklaşım iyileşme ve yeniden yapılanma için önemli unsurların göz ardı edilmesi riskini ortadan kaldırır.”
İnsan hakları örgütlerinin afet sonrası yardım ve yeniden yapılandırma çalışmalarının insan haklarını ve diğer hak alanlarını koruyan ve geliştiren bir çerçevede yürütülmesini sağlamanın güvencelerini oluşturduğunu kaydeden raporda, şu ifadelere yer verildi:
“İnsan haklarını koruyan, geliştiren sözleşmeleri gereğince taraf devletlerin uluslararası insan hakları standartlarını uygulama yükümlülüğü, doğal afetlerde de geçerlidir. Uluslararası insan hakları standartlarına bağlılık, afetten etkilenenler veya yararlanıcıların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamanın temelini oluşturur. İnsan hakları örgütleri, insan hakları temelli sivil toplum örgütleri ve çevre başta olmak üzere diğer ilgili hak alanlarının savunucuları afet öncesinde, afet sırasında ve afet sonrasında yürütülecek bütün operasyonların planlanması ve yürütülmesi süreçlerinin göz ardı edilemez paydaşlarıdır.”
‣ TTB’nin deprem bölgesi ile ilgili birinci ay raporu: Deprem kaçınılmaz, kayıplar önlenebilir
‣ Mimarlar Odası’ndan Maraş raporu: Yedi bine yakın yıkılan ve acil yıkılacak bina var
Rapordan öne çıkanlar
Adana, Adıyaman, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa illeri ile, Elbistan, İskenderun, Kırıkhan, Samandağ ilçelerinde gerçekleştirilen gözlem ziyaretlerinde temel ihtiyaçlara erişim, sağlık hizmetleri ile ilaç ve tedaviye erişim, barınma, güvenlik, tahliye, bilgiye erişim, cezaevlerinin durumu, cenaze ve defin işlemleri, kamu binalarının durumu, sivil toplum kuruluşlarının durumu ve hasar tespit ve delil toplama süreçleri incelenerek mümkün olduğunca çeşitli kaynaklardan teyit edilen bilgiler aktarıldı.
Raporda yardım ekiplerinin bazı il ve ilçelere geç ulaştığı, siyasi figürlerin ziyaretlerinde arama kurtarma çalışmalarının durduğu, sosyal medya kısıtlamalarının ve GSM iletişiminde yaşanan kesinti ve aksaklıkların arama kurtarma çalışmalarını aksattığı bilgileri paylaşıldı.
Bazı mahalle ve ilçelerde barınma ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamadığına, çadırların kent içerisinde düzensiz kurulduğuna, bu tür yerlerde çadırlarda ortalama 10-12 kişi kaldığına ve kimi zaman bu sayının daha yüksek olduğuna dikkat çekildi.
Rapor aynı zamanda kadınlar, çocuklar, mülteciler, köylüler, cezaevindekilerin yanı sıra mülteciler, Domlar, Aleviler, Romanlar ve LGBTİ+‘ların hak ve özgürlüklere erişimde güçlük çeken gruplar olduğuna yer verdi.
Temsilcilerin gözlemleri neticesinde;
- Afet koordinasyonu, acil müdahale ve insani destekle görevli AFAD, UMKE, KIZILAY ve diğer resmi yapıların ilk iki gün deprem bölgesinde ya hiç bulunmadığı ya da az sayıda ekip bulundurduğu, bölgedeki bazı köylere ise rapor tarihine kadar hiçbir arama/kurtarma/destek ekibinin gitmediği,
- Yaşamını kaybedenler bakımından gerçek sayının resmi olarak açıklananın çok üzerinde olduğu,
- Yaşam kaybının artmasında arama kurtarma çalışmalarına geç başlaması ve iyi yönetilememesinin de etkili olduğu,
- Yaşamını kaybedenlerin kimlik tespiti ve defin işlemleri bakımından tüm deprem bölgesinde geçerli standardize edilmiş bir sistem oluşturulmadığı, kimlik tespiti ve defin süreçlerinde sorunlar yaşandığı/gelecekte de yaşanacağının görüldüğü, gömülme hakkına – farklı dinsel inançları da dikkate alacak şekilde -saygı gösterilmediği, çok sayıda kayıp iddiası bulunduğu, hayatta kalanın yas tutmasına imkan verecek, insan haysiyetine uygun süreçlerin planlanamadığı,
- Hayatta kalanların tedavi hizmetlerine ulaşamadığı, bazı yerleşim yerlerinde hastanelerin yıkıldığı ve kurulan sahra sağlık çadırlarında yeterli teknik donanımın olmadığı, ağır hasarlı sağlık merkezlerinde sağlık personelinin gerekli müdahaleleri yapma sevk, yer gösterme, ilaca erişim konusunda ciddi sorunlar olduğu,
- Deprem bölgesinin genelinde barınma, tuvalet, elektrik, su, ısınma, hijyen koşullarının sağlanmasının en acil ve temel sorunlar olduğu, bu sorunların köylerde daha da ağır yaşandığı,
- İzleme yapılan bölgelerde depremden etkilenenlere genel olarak bilgilendirmenin yapılmadığı, depremden etkilenen kişilerin Afet Koordinasyon Merkezinin yerini dahi bilmediği/duymadığı, afet koordinasyonu bulunmadığı için çeşitli sivil toplum kuruluşları ya da yurttaşlar tarafından gönderilen yardımların ihtiyaç sahipleri ile buluşturulamadığı, depolama alanların olmadığı, AFAD’ın polisten, polisin askerden, yurttaşların hepsinden habersiz olduğu; ağır yıkımlara rağmen en sistemli çalışmaların belediyeler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları tarafından yürütüldüğü,
- Görevliler ve depremden etkilenenler tarafından yapılan paylaşımlar/yakınmalar/bildirimler temelinde arama/kurtarma çalışmalarından başlayarak resmi kuruluşlar/makamlar tarafından temel ihtiyaçların dağıtımındaki yer seçimi/önceliklendirme, dağıtılacak kişi/kesim/grupların seçimi gibi türlü kategorilerde ayrımcılık söz konusu olduğu; Kürt, Alevi, Arap kasabaların, köylerin, mahallelerin desteklerden ya geç yararlandığı ya da hiç yararlanmadığı,
- İhtiyaçlar ile ilgili bildirim ve tedarik sürecindeki zaman farkının plansız bir operasyonu gündeme getirdiği,
- Geçici barınma alanlarının hızla oluşturulmadığı, buralarda kayıt tutulmadığı, yaş, cinsiyet, engellilik, farklı ihtiyaçlara sahip grupların ihtiyaçları ve talepleri görmezden gelinerek “genel bir yardım” mobilizasyonunu gerçekleştiği, geçici barınma ihtiyacı çerçevesinde kışlık çadırın, çadır zeminlerinin gözetilmediği, güvenli ısınma araçlarının, yakıt, gıda çeşitliliğinin, bebeklere yönelik mama tedarikinin kız çocukları ve kadınlar için ped ihtiyaçlarının düzenli ve sürekli temin edilemediği, yetişkin bezlerinin, çadır izolasyonunun, battaniye, yatak, çocuk alanları ve oyun setlerinin, kitap ve ortak alan çadırların öncelikli ihtiyaçlar olarak öne çıktığı, geçici barınma alanlarında yaş gruplarına özgü düzenli sağlık ve psikososyal mekanlarının oluşturulması gerekliliği,
- Mültecilerin akıbetleri belli olmayacak şekilde araçlara doldurularak gönderildiği, bu süreçte kendileriyle ilgili çıkan genelge vb. düzenlemeler konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı, kendilerini büyük bir belirsizlik içinde hissettikleri, mültecilere yönelik nefret söylemlerinin etkisi ile kriminalize edildikleri,
- Hak ve özgürlüklere erişimde güçlük çeken gruplara yönelik hiçbir afet koordinasyon politikasının olmadığı; kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara, engelliler, gençler ve yaşlılara özgü ihtiyaçların ayırdında olunmadığı, onları da odağa alan bir kriz yönetimi yapılmadığı,
- Depremden etkilenenlerin bilgiye erişim konusunda büyük zorluklar yaşadığı; kişilerin kimliğinin, adreslerinin ve diğer ihtiyaç bilgilerinin e-devlet üzerinden alınması üzerine bir sistem kurulduğu, bu sistemin elektrik/internet/telefon kesintisi ya da telefon, bilgisayar gibi e-devlete girilecek araçların enkaz altında kalması/kullanılamaz halde olması nedeniyle çalışmadığı, bu konuda alternatif yol ve yöntem geliştirilmediği, farklı dillerde anonslar yapılmadığı, bütün bu sebeplerle ve koordinasyon eksikliği nedeniyle depremzedelerin bazen birkaç mahalle ötede su ve yiyecek fazlası varken yanı başındaki bir mahallede günlerce su ve yiyeceğe ulaşılamadığı,
- Depremzedelerin tahliyesi konusunda da sorunların olduğu, kimliklerini kanıtlayamayanlar bakımından sıkıntı yaşandığı, bir doğrulama ve güvenlik sistemi kurulmadığı,
- Yıkılmamış binalarda emniyet şeridi, uyarı levhaları vb. hiçbir önlem alınmamış olduğu, depremden sağ kurtarılanların daha sonraki arama kurtarma çalışmalarında yaşamlarını kaybettiği, bu konuda genel olarak bir düzensizlik ve sistemsizlik olduğu,
- Tüm koordinasyonun sağlanmasında olumlu bir fark yaratabilecek yerel sivil toplum kuruluşlarının şehirlerin girişlerinde saatlerce bekletildiği, çeşitli engellemelerle karşılaştığı; Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) gibi uluslararası kurumların İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlara yaptığı resmi başvurularına ise yanıt verilmediği tespit edildi.